Ece, sincabı Fındık ile renklerin dünyasını gezerken İngilizce isimlerini öğrenir; sarı güneşten beyaz karlara uzanan...
Kullanım İpuçları
- Sayfayı çevirmek için sayfaya tıklayın ya da yön tuşlarını kullanın.
- Dinle butonu ile sesli anlatımı başlatın.
- Oto Ses açıkken sayfa bitince otomatik devam eder.
- Kaydırıcı ile hızlı konum değiştirin.
- 3D Açık/Kapalı ile perspektifi değiştirin.
- Kilit ile sayfa tıklamalarını kapatabilirsiniz.
- Tam ekran ile daha iyi odaklanın.
Empati Gözlüğü


Deniz, okulu ve arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi severdi. Ama bazen, sanki herkesin kendi gizli bir dili varmış gibi hissederdi. Özellikle de en yakın arkadaşı Mert ile tartışınca. "Sen hep kendi bildiğini okuyorsun, Deniz!" diye bağırmıştı Mert az önce, oysa Deniz sadece iyi bir fikir sunduğunu düşünmüştü.


Deniz, eve dönerken yol kenarında, eskimiş, mor kadife bir kutu gördü. Kutunun üzerinde tuhaf, altın yaldızlı bir sembol vardı. Çok eski görünüyordu ama ona dokunmak isteyecek kadar ilgi çekiciydi. Merakla eğilip kutuyu aldı.


Kutuyu açtığında içinden garip bir şey çıktı: Gözlük. Kalın, yuvarlak camlı, kenarları ince bronz çerçeveliydi. Camları şeffaftı ama sanki içlerinde hafif bir parıltı taşıyordu. Kutunun kapağının içine sıkıştırılmış, el yazısıyla yazılmış küçük bir not vardı: "Empati Gözlüğü."


Ertesi sabah okula gitmeden önce, Deniz gözlükleri takıp aynaya baktı. Hiçbir şey değişmedi. Sadece biraz daha havalı görünüyordu, o kadar. Yine de, sırt çantasına attı. Belki de bu gözlükler, onun göremediği bir şeyi görmesini sağlayacaktı.


Okulda, öğle yemeği sırasında Mert yan masada oturuyordu. Yine somurtkandı ve kimseyle konuşmuyordu. Deniz gözlükleri taktı ve Mert’e baktı. Birden, Mert’in etrafında mor ve kırmızı tonlarda, hızlıca hareket eden ince çizgiler gördü. Çizgiler, zihnindeki kelimeler gibi şekilleniyordu: “Başaramayacağım. Test çok zordu.”


Deniz şaşkınlıkla gözlükleri çıkardı. Mert sinirli değildi, o sadece çok gergindi. Sinir, gerginliğin kalkanıymış. Deniz bunu daha önce hiç düşünmemişti. Birinin dışarıya yansıttığı şey, içerideki gerçeklik olmayabilirdi. Dünya, sadece Deniz'in bakış açısıyla dönmüyordu.


O günün ilerleyen saatlerinde, koridorda sessizce duran arkadaşları Zeynep'i fark etti. Zeynep genellikle utangaçtı ve kimseye dert yanmazdı. Deniz gözlükleri tekrar taktı. Zeynep’in etrafında solgun sarı ve gri renkler gördü. Zihnindeki küçük bulutlarda bir kelime belirdi: “Açlık. Annem unutmuş.”


Deniz, hiç tereddüt etmeden gözlükleri çıkardı. Çantasından sandviçini çıkardı ve Zeynep'in yanına yürüdü. "Zeynep," dedi fısıldayarak, "Benim yiyeceğim biraz fazla. Paylaşmak ister misin?" Zeynep'in yüzü anında aydınlandı. Gözlük olmasa da, Deniz o an etrafta parlayan sıcak, turuncu bir ışık hissetti.


Ertesi gün, sıra arkadaşları Can ve Ece, bir proje konusunda şiddetle tartıştılar. Can, Ece'nin modelini mahvettiğini iddia ediyordu. Deniz gözlükleri taktı. Can’ın ışığı koyu mavi öfkeydi, ama Ece’nin ışığı parlak yeşildi ve kelimeler şunlardı: “Daha iyi yapmak istedim. Amacım yardım etmekti. Yanlışlıkla oldu.”


Deniz, gözlükleri çıkarıp aralarına girdi. Yüksek sesle konuşmadı. "Can, biliyorum sinirlisin ama Ece sadece yardım etmek istemiş," dedi. Ece'ye döndü: "Ece, Can gerçekten çok uğraşmıştı. Birbirinize bağırmak yerine, ikinizin de istediği o harika projeye odaklanın." İkisi de şaşkınlıkla sustu ve tartışmayı bıraktılar.


Haftalar geçti. Deniz gözlükleri daha az kullanmaya başladı. Hatta bir sabah, gözlükler çantasındayken, Mert'e baktı. Mert yine bir şeyi başaramadığı için üzgündü. Deniz, gözlük olmaksızın, onun yüzündeki o ince endişe çizgisini, omuzlarındaki ağırlığı fark etti. Işıklar yoktu, ama his vardı. Empati gözlüğünün görevi bitmişti.


Deniz gülümsedi ve Mert'e seslendi: "Hey Mert, geometri ödevinde zorlandığını biliyorum. Belki birlikte bakabiliriz? İki zihin bir zihinden iyidir." Mert'in yüzü aydınlandı. Deniz, başkalarını anlamanın aslında gözlük takmaktan çok, kalbini açmakla ilgili olduğunu anlamıştı. Başkalarını anlamak, dünyayı daha iyi bir yer yapar.


