Can ve arkadaşları, uçurtmalarını uçururken dostluğun ve paylaşmanın güzelliklerini keşfeder.
Kullanım İpuçları
- Sayfayı çevirmek için sayfaya tıklayın ya da yön tuşlarını kullanın.
- Dinle butonu ile sesli anlatımı başlatın.
- Oto Ses açıkken sayfa bitince otomatik devam eder.
- Kaydırıcı ile hızlı konum değiştirin.
- 3D Açık/Kapalı ile perspektifi değiştirin.
- Kilit ile sayfa tıklamalarını kapatabilirsiniz.
- Tam ekran ile daha iyi odaklanın.
Robinson'un Cesur Macerası


Robinson, denizi ve yıldızları seyretmeyi çok seven, hayal gücü geniş bir gençti. En büyük hayali, yelkenli bir gemiyle okyanusları aşıp dünyanın bilinmeyen güzelliklerini keşfetmekti. Bir gün, bu hayalini gerçekleştirmek için büyük ve görkemli bir gemiyle yola çıktı.


Gemi, günlerce sakin sularda süzüldü. Robinson, güvertede oturup denizin şarkısını dinler, neşeyle zıplayan yunusları ve kanat çırpan deniz kuşlarını izlerdi. Her yeni gün, ona yeni bir macera vaat ediyordu.


Bir gece, gökyüzünü aniden kara bulutlar kapladı ve rüzgâr uğuldamaya başladı. Kocaman dalgalar gemiyi bir oyuncak gibi sallıyordu. Robinson korkmak yerine, geminin direğine sıkıca tutundu ve doğanın bu gücünü hayranlıkla izledi.


Fırtına dindiğinde, sabah güneşi parlıyordu. Gemi, yemyeşil palmiye ağaçlarıyla kaplı, altın sarısı kumsalları olan harika bir adanın kıyısına sürüklenmişti. Robinson, "Vay canına! Burası neresi?" diye merakla etrafına bakındı.


Robinson, adaya ilk adımını attığında kendini bir cennette hissetti. Hava, rengârenk çiçeklerin mis gibi kokusuyla doluydu. Ağaçların dallarında daha önce hiç görmediği, cıvıl cıvıl öten kuşlar vardı.


Ada çok güzeldi ama Robinson'un geceyi geçirecek güvenli bir yere ihtiyacı vardı. Keşfe çıktığında, gürül gürül akan bir şelalenin arkasında gizlenmiş, kuru ve korunaklı bir mağara buldu. "İşte benim yeni evim!" diye sevindi.


Robinson, gemiden kurtarabildiği aletleri, ipleri ve tahtaları kullanarak çalışmaya başladı. Sabırla ve özenle, mağaranın önüne dallardan ve yapraklardan oluşan sevimli, küçük bir kulübe inşa etti.


Karnı acıktığında, adanın ne kadar cömert olduğunu keşfetti. Ağaçlardan tatlı muzlar, sulu ananaslar ve lezzetli Hindistan cevizleri topladı. Kendine dallardan basit bir olta yapıp denizde balık tutmayı öğrendi.


Robinson adada yalnız değildi. Çok geçmeden, tüyleri gökkuşağı gibi parlak, meraklı bir papağan onun omzuna kondu. Robinson onunla konuşmaya başladı ve ona "Cuma" adını verdi.


Kısa bir süre sonra, yaramaz ve oyuncu bir maymun da onlara katıldı. Maymun, ağaçlardan Robinson'a meyveler atıyor, Cuma ile birlikte komik taklitler yaparak onu güldürüyordu. Artık üç kişilik neşeli bir aile olmuşlardı.


Robinson, her gün yeni bir şey öğreniyordu. Hangi bitkilerin yenebileceğini, hangi ağaçların en iyi barınağı sağladığını ve okyanusun ne zaman sakin, ne zaman dalgalı olacağını biliyordu. Doğa, onun en iyi öğretmeni olmuştu.


Robinson, kulübesinin önüne küçük bir bahçe yaptı. Gemiden getirdiği tohumları ekti ve yakında taze sebzeler yetiştirmeye başladı. Kendi emeğiyle bir şeyler üretmek onu çok mutlu ediyordu.


Robinson, artık adada kendine ait, huzurlu ve mutlu bir dünya kurmuştu. Her sabah dostları Cuma ve maymunla birlikte güneşi selamlıyor, günlerini keşfederek, oynayarak ve çalışarak geçiriyordu.


Robinson, fırtınanın onu getirdiği bu adanın aslında bir hediye olduğunu anlamıştı. Zorluklar karşısında gösterdiği cesaret, sabır ve zekâ, ona doğayla uyum içinde, mutlu bir yaşam kazandırmıştı. Çünkü azimle ve umutla aşılamayacak hiçbir engel yoktu.


